
Klasik terapilere erişimin zorlaştığı bir dönemde, yapay zeka yeni bir destek biçimi olarak öne çıkıyor. 7/24 ulaşılabilen, randevu bekletmeyen ve çoğu zaman ücretsiz olan bu sistemler, milyonlarca kişinin duygusal yükünü paylaşmaya aday. Ancak ekrandan gelen empatik bir yanıt, gerçek bir insanla kurulan ilişkinin yerini tutabilir mi? Yapay zeka tabanlı uygulamalar, empati görünümlü yanıtlar verebiliyor. Peki, bu cevaplar gerçek bir psikoterapi sürecinin sunduğu güvenli ve dönüştürücü ilişkiyi kurabilir mi? Bu makalede, yapay zeka terapisinin sunduğu faydaları ve sınırlılıkları derinlemesine inceleyeceğiz. İnsan ruhunun derinliklerine ulaşma potansiyeli taşıyan bu yeni teknoloji, aynı zamanda etik ve güvenlik açılarından da önemli soruları beraberinde getiriyor.
Yapay Zeka Tabanlı Yanıtlar Gerçekten ‘Terapi’ Olabilir mi?
Yapay zeka tabanlı uygulamalar, empatik görünümlü yanıtlar verebiliyor. Ancak bu cevaplar gerçek bir psikoterapi sürecinin sunduğu güvenli ve dönüştürücü ilişkiyi kurabilir mi? Klinik Psikolog İrem Akyüz Çatak’a göre bu kesinlikle mümkün değil. Çatak, bu tür yanıtların destekleyici bir alan sağlayabileceğini, ancak bir insan terapistle kurulan ilişkide sağlanan alanı sağlamasının beklenemeyeceğini belirtiyor.
Terapi ilişkisinde yapay zekanın şu an sağlayamadığı ve iyileştirici ve koruyucu özelliklere sahip birçok faktör bulunmaktadır. Bunlar arasında insani temas, sınırlılıklara sahip çerçeve, hesap verebilirlik, etik standartlar, şeffaflık, onam ve veri gizliliği ve güvenliği gibi birçok önemli bileşen yer alıyor. Terapi süreci yalnızca sorunları tanımlamak değil, aynı zamanda güvenli bir bağ içinde yeniden inşa etmeyi de içerir. Bu bağlamda yapay zeka sadece yüzeysel destek sağlayabilir.
Akyüz Çatak, insani ilişkinin bileşenlerini karşılamaması sebebiyle yapay zekanın sunduğu bir psikolojik desteğin yetersiz kalacağını açıkça ifade ediyor. Yapay zekayla yapılan çalışmalarda, yapay zekanın terapistlere vaka formülasyonu olarak kapsamlı bir veri taramasıyla destek verebildiği görülmüştür. Bazı çalışmalarda ise danışanlarda tarama yapılması, semptomların belirlenmesi gibi alanlarda destekleyici olduğu görülmüştür. Ancak burada verilerin güvenliğinin sağlanması, etik standartlara uygun bir destek veriliyor olması da önemlidir. Hesap verilebilirlik ilkesi de büyük önem göstermektedir. Bir kişinin görebileceği potansiyel zararlara karşı yapay zekanın hesap verebilirliği kesinlikle bulunmamaktadır. Bu sebeple şu anki standartlarda yapay zekanın insan bir terapistle kurulan ilişki ve süreç desteğini verebilmesi beklenemez.
Terapi Yalnızca Kelimelerden mi İbaret?
Terapötik süreçte sadece konuşma değil; mimikler, ses tonu, bakışlar ve jestler de iyileştirici bir rol oynar. Yapay zekanın en büyük eksikliği de tam burada başlıyor, diyor İrem Akyüz Çatak. İnsanlar iletişimde ayna nöronlarla birbirlerine temas ederler. Yani bir kişinin yüz ifadesini ayna nöronlarımızla algılayıp yansıtabiliriz. Bu şekilde bu kişinin duygularıyla empati kurabiliriz, temas edebiliriz. Aynı zamanda bizim yüz ifademiz de kişinin duygusunu yansıtan bir şekilde olur. Bu empatiyi kurarken zihnimiz ve bedenimiz bu kişiyle rezone olur. Bu, insani ilişki kurmayı ve güvende hissetmeyi sağlayan hayati bir kaynaktır.
Yapay zeka burada o insani teması hissetmek konusunda sınırlılıklara sebep olur. Bu sebeple insan bir terapistin danışanıyla kurduğu temasın özelliklerini sağlaması kesinlikle mümkün olmayabilir. Duygusal zekanın ve bedensel rezonansın eksikliği, yapay zeka terapisinin derinlemesine bir iyileşme süreci sunmasını engelliyor. İnsan etkileşiminin karmaşık katmanları, algoritmaların henüz tam olarak taklit edemediği bir zenginlik sunar.
Veri Güvenliği de Tehdit Altında
Bazı kullanıcılar, yapay zekaya duygularını anlatmanın daha kolay olduğunu söylüyor. Ancak bu kolaylık, veri güvenliği açısından ciddi soru işaretleri de doğuruyor. Akyüz Çatak, bu konuda hem teknik hem de etik risklerin altını çiziyor. Terapide yapay zekanın kullanılması, veri gizliliği ve güvenliği ile ilgili endişelere sebep olmaktadır. Danışan verileri son derece hassastır ve yetkisiz erişim veya kullanıma karşı korunmalarını sağlamak kesinlikle önemlidir.
Buna başvuran kişilerin, Yapay Zeka’nın verileri nasıl yöneteceğini, nerede depolandığını ve bu verilere kimlerin erişebileceğini anlamaları büyük önem taşımaktadır. Bunun yanında yapay zeka sistemleri, üzerinde eğitildikleri verilerin önyargılarını yansıtarak yanlı olabilir. Bu da danışanlara haksız veya ayrımcı muamele yapılmasına kesinlikle yol açabilir. Bu etik riskler, yapay zeka tabanlı terapi uygulamalarının dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini gösteriyor. Zira, en hassas kişisel verilerimiz olan duygusal ve zihinsel durumlarımızın, üçüncü şahısların eline geçmesi veya yanlış yorumlanması, telafisi güç zararlara yol açabilir.
İnsanın İnsana İhtiyacı Bitmeyecek
Teknoloji ilerliyor, sistemler gelişiyor. Ancak insan ruhunun ihtiyaç duyduğu şey hala aynı: Gerçek bir bağ. Klinik Psikolog İrem Akyüz Çatak, bu farkın asla kapanmayacağına kesinlikle inanıyor. Yapay zeka sistemleri daha sofistike hale gelse bile, terapistlerin yerini tamamen alacaklarını düşünmek zordur. Terapi sürecinde terapötik ilişki, değişim sürecinde büyük bir öneme sahip bir kaynaktır.
Terapi sürecinde bir profesyonelle insani bir güvenli bağın deneyimlenebileceği empatik ve destekleyici bir ilişki kurmaya kesinlikle ihtiyaç vardır. Bu bağ, bireyin kendini anlaşılmış, kabul edilmiş ve güvende hissetmesini sağlar. Bu duygusal güvenlik, terapinin iyileştirici gücünün temelini oluşturur ve yapay zekanın henüz sunamadığı bir boyuttur. İnsan dokunuşu, şefkat, yargılamadan dinleme ve kişiye özel adaptasyon, terapinin temel taşlarıdır ve bunlar, teknolojik gelişmeler ne olursa olsun insan terapistleri vazgeçilmez kılacaktır.